Baba, Oğul ve Kutsal Zevk

Baba, Oğul ve Kutsal Zevk
O yaz Tuba 19 yaşına girmişti. Güzel bir kızdı. Hem de çok güzel. Erkeklerin hoşuna gittiğini, buluğa erdiği andan beri biliyordu. Bunda, güzelliğinin önemli rolü olduğunu da biliyordu gerçi ama, asıl nedenin ona karşı duyulan cinsel istek olduğunu çok erken fark etmişti. Güzelliğinden daha önemliydi bu nedense.

Evde olduğu zamanın çoğunu aynanın karşısında geçiriyordu. Babası da annesi de çalıştıkları için, okul dışında kalan zamanlarda evde yalnız başına ve özgür olabiliyordu. Böyle zamanlarda en büyük merakı, yapmaktan en hoşlandığı şey, soyunup aynanın karşısına geçmek ve vücudunun güzelliklerini doya doya seyretmekti.

Kumral saçları, sırtının ortasına kadar iniyordu neredeyse… Koyu mavi, hatta neredeyse lacivert gözleri çok dikkat çekiciydi doğrusu… Küçücük, ucu yukarı kalkık burnuyla küçük ağzının kıvrık, etli dudakları, yüzünün göz alıcı hatlarını süslüyordu.

Boynu uzun, küçük birer portakal iriliğindeki sivri uçlu memeleri taş gibi sert, beli incecik, birden genişleyen kalçaları yusyuvarlak, bacakları bitmeyecekmiş kadar uzun, ayakları küçük, bir bebeğinkiler kadar düzgün ve biçimliydiler.

Doğrusunu söylemek gerekirse, onu gören her erkeğin başını döndürecek kadar güzeldi. Bunların üstüne bir de, kaynağını bilemediği ama varlığından kesinlikle emin olduğu o güçlü cinsel çekicilik ekleniyordu işte.
Üstelik her geçen gün daha da güzelleşmişti. Kalçaları giderek dolgunlaşmıştı. Öyle ki, aynaya sırtını dönüp kendini seyrettiğinde, kıçının güzelliği onun bile başını döndürüyordu. Bembeyaz, adeta şeffaf gibi görünen teni pürüzsüzdü.

Koltuk altları ve kasıkları dışında, vücudunda hiç tüy yoktu. Bunlar da, yumuşacık tüylerdi zaten. Ama Tuba, annesinin epilasyon kremiyle, tüm tüyleri temizliyordu. En büyük hazinesi olduğunun bilincine erkenden vardığı küçük amı da, her yeri gibi çok güzeldi.
18 yaşını bitirdikten yalnızca üç gün sonra, bir arkadaşının evinde verilen partide, ilk kez sikilmişti. Erkek ondan yalnızca bir yaş büyüktü. Doğrusunu söylemek gerekirse, ikisi de bu işin nasıl yapıldığı konusunda pek bilgi sahibi değillerdi. Yalnızca içgüdüleriyle ve kulaktan duyma bilgilerle donatılmıştılar.

Ama olay Tuba’nın inanılmayacak kadar hoşuna gitmiş ve bu da yaşamında yeni bir evrenin başlamasına neden olmuştu. Eline geçen her fırsatı değerlendirmek, neredeyse hiç durmadan sikişmek istiyordu Tuba.

Bunu elde etmenin hiç de zor olmadığını da çabucak anlamıştı. Güzellik ve çekiciliğiyle zaten tüm erkeklerin ilgi odağıydı. Hepsi sikmek istiyordu onu. Tuba’ya düşen ise bunlar arasından istediğine, canının çektiğine vermekti yalnızca. Hayatından memnundu yani.

Düzenli olarak doğum kontrol hapı kullanmaya başlamıştı. Erkekleri fazla üzmeden, kolayca verdiği fark edilmeye başladıktan sonra da, giderek daha çok sikilir olmuştu. Sikildikçe daha çok zevk alıyor, sikildikçe daha güzel vermeyi, daha güzel sikişmeyi öğreniyor ve bu da sikilmekten daha da büyük bir zevk almasına neden oluyordu.

En büyük özelliği, belinin çok çabuk ve çok sık gelmesiydi. İlk fark ettiklerinden biri de, akranlarından biraz daha büyük erkeklerin seks konusunda daha iyi olduklarıydı. Bunun nedeninin tecrübe olduğunu da kavramıştı hemen. Bu yüzden, tercihini okulun büyük sınıflarındaki erkekler yönünde kullanıyordu artık.
O yıl okul tatile girdiğinde aklını ondan iki sınıf büyük Hataylı bir oğlana, Ali’ye takmıştı Tuba. Diğerlerinden çok değişikti Ali. Bir kere esmerdi. Simsiyah, kıvırcık saçları vardı. Gözleri de simsiyahtı. Onu çok yakışıklı buluyordu Tuba. Tek dezavantajı, Ali’nin kendi sınıfındaki bir kızla, Sevim’le takılmakta olmasıydı.

Bu yüzden, aylarca fırsat kollamasına rağmen kendini ona siktirmeyi başaramamıştı. Aslında Ali’nin fazla direnemeyeceğini, birbirlerine yakın oldukları zamanlarda üstünde dolaşan bakışlarından anlıyordu ama, Sevim, bir polis gibi başındaydı oğlanın her an.

Tatilin ikinci günü sokakta rastladığı bir arkadaşından Sevim’in ailesiyle birlikte tatile gittiği öğrendi Tuba. İki hafta sonra o da, annesi ve babasıyla, 3 haftalığına tatile gidecekti zaten. Acaba Ali de gitmiş miydi bir yerlere?

Eve döner dönmez telefon etti Hataylı oğlanın evine. Doğrusunu söylemek gerekirse şanslıydı. Telefona cevap veren Ali’nin kendisiydi. Anlattığına göre, annesi Hatay’a gitmişti. Babası ise bazı işleri halletmek üzere İstanbul’da kalmıştı. Bir hafta sonra da, baba-oğul birlikte gideceklerdi.

İşte aradığı fırsat geçmişti Tuba’nın eline. Ertesi gün saat onda buluşmak için sözleştiler hemen. Tuba o saatte Ali’nin evine gidecekti. Dudaklarında mutlu bir gülümsemeyle telefonu kapadı.

O gece yatağında yatarken, Ali’yi düşündü hep. İstediğini elde etmeye çok az kalmıştı. Baş başa kaldıklarında, Hataylı oğlanın kurtuluşu olmayacaktı. Mutlaka siktirecekti ona kendini Tuba.

Sabah erken kalkıp, özenle hazırlandı. Öldürücü olmak, Ali’nin aklını başından almak istiyordu. Önce uzun uzun duş yaptı. Giymek için de, beyaz penye şortunu seçti. İki yıl önce alınmıştı bu şort. O zaman boldu. şimdi ise üstünde daracık duruyordu. Çok yıkanmaktan incelen ve yarı yarıya şeffaflaşan kumaşı, kıçının yuvarlaklarını sımsıkı sarıyor, biraz da aralarına giriyordu. İçine külot giymediği için, teninin pembeliği, olduğu gibi belli oluyordu kumaşın altından.

Tuba, biraz oturup kalktıktan sonra, zaten oldukça kısa olan paçalarının buruşup, daha da yukarı çıkacağını ve özellikle arkadan bakanların, kıçının yuvarlaklarının bacaklarıyla birleştiği yerleri görebileceğini biliyordu.
Önü düğmeliydi şortun. Ama, dar geldiği için son düğmeyi kapatamıyordu Bu nedenle de, göbeği açıkta kalıyordu. Tuba, göbeğinin çok güzel ve tahrik edici olduğunun da farkındaydı. Bunu gözlerden gizlememek için de, kısa kollu açık mavi, penye kumaşı incecik bir büstiyer giymişti. Memeleri, sanki çıplakmış gibi belli oluyordu kumaşın altından.

Bisikletle gidecekti Ali’nin onlarınkine çok yakındaki bir sitede bulunan evine. Bu nedenle incecik bez ayakkabılarını geçirmişti ayaklarına. Ama oraya ulaşır ulaşmaz, kurtulmayı planlıyordu ayakkabılarından. Ayaklarını mutlaka göstermeliydi Ali’ye.

Bisiklete binmek, şortunun üstünde istenen etkiyi yapmıştı tabii. Ali’nin yedinci kattaki evine çıkmak için bindiği asansörün aynasına arkasını dönüp, durumu kontrol etti Tuba.

Beklediği gibi, kıçının yuvarlakları ortadaydılar. Üstelik pedal çevirmek yüzünden biraz terlemişti de. Bu da, ince penye kumaşın kalçalarına iyice yapışmasına neden olmuştu. Kısacası, işler yolunda gidiyordu.

Tuba’ya kapıyı Ali açmadı. Karşısındaki, 50 yaşının üstünde gösteren, Ali’den daha kısa boylu, şakakları hafifçe kırlaşmış siyah kıvırcık saçlı, simsiyah bıyıklı, gömleğinin açık düğmelerinden kıl içindeki göğsü görünen biriydi. Donup kalmıştı sanki Tuba.

Tanrım, bir yetişkin, gerçek bir erkekteki karşısında duran. Onun kapkara gözlerine baktıkça, dizlerinin bağının çözüldüğünü hissediyordu sanki. Dahası, adam da donup kalmıştı biraz. Tuba onun alev alev yanan gözlerinin, tepeden tırnağa üstünde dolaştığını hissediyordu. Böyle ne kadar konuşmadan, birbirlerine baktılar, bilmiyordu.

– “Burası Ali’nin evi değil mi..?” diye sorabildi neden sonra.

– “Evet… Ben de Ali’nin babasıyım… Gir içeri…”

Kenara çekilip, ona yol verdi adam. Tuba onun önünden geçerken başı dönüyordu sanki. İçeri salona doğru yürümeye başladı. Adam da hemen peşindeydi. Tuba onun gözlerinin, kıçının şorttan taşan yuvarlaklarına kilitlenip kaldığını hissediyordu adeta. Hissetmek ne kelime, o kapkara gözlerin bakışları, kıçını yakıyordu sanki.

Salonda Ali karşıladı onu. Oturup konuşmaya başladılar. Ama adam, yani Ali’nin babası da hala oradaydı. Ortalıkta dolaşıyor, dışarı çıkmak üzere olan birinin tipik davranışları içinde, bir şeyler aranıyordu. Tuba onun kapkara gözlerinin, yakaladığı her fırsatta ona kilitlendiğinin farkındaydı.

Ortadaki masanın başında, iskemlelere oturmuşlardı Ali’yle. Önce bacak bacak üstüne atmıştı Tuba. Sonra, aklına gelip, ayakkabılarını çıkardı. Şimdi çıplak ayakları da adamın gözleri önündeydi. Ali bir akşam önce televizyonda seyrettiği bir filmi anlatıyordu ona. Ama Tuba onu dinlemiyordu bile.

Tüm aklı, üstünde dolaşan ve değdiği yeri yakan bakışlardaydı. Bir ara ayağa kalkıp, şöyle bir dolandı ortalıkta. Sonra tekrar Ali’nin yanına döndü. Ama bu sefer iskemleyi ters çevirdi ve ata iner gibi oturdu. Kollarını iskemlenin arkalığına dayamış, belini bükerek, biraz öne eğilmişti. Böyle yapınca, kıçını, olduğu gibi ortaya çıkardığını biliyordu. Ne kadar doğru yaptığını da, hemen anladı tabii.

Adam şimdi, yalnızca arkasında dolaşıyordu. O kara gözlerini, kıçının şortundan taşan yuvarlaklarından alamıyor olmalıydı.

Yaklaşık yarım saat kadar sürdü bu. Sonra adam oğluna bir şeyler söyledi ve çıkıp gitti. Son anda göz göze gelmişlerdi Tuba’yla. İnsanın içine işleyen bakışlarla bakıyordu adam. Tuba’nın anlatamayacağı bir biçimde ürpermesine neden olan bakışlarla.

Gözlerini adamın kapkara gözlerinden kurtardığında da, bambaşka bir şeyi fark etti. Adamın pantolonunun önünde meydana gelen kabarıklığı. Siki kalkmıştı adamın. Kocaman olup, pantolonunun önünü kabartmıştı. İşte bu, gerçekten de baş döndürücü bir şeydi Tuba için.

Tüm vücudunu ateş basmış gibiydi. O anda adamın önüne diz çöküp, onun için kalkmış sikini ağzına alıp emmeyi ne kadar isterdi aslında. Ama bunun, en azından o an için imkansız olduğunu kavrayabiliyordu.
Sonunda yalnız kaldılar Ali’yle. Böylece de, Tuba’nın ayakları biraz yere bastı. Öyle ya, oraya aslında Ali için gelmişti. Babası hiç de hesapta yoktu. Sırf Ali için hazırlanmış, özenle, güzelliklerini teşhir edecek biçimde ve onu tahrik etmek umuduyla giyinmişti. Yeniden konuşmaya başladılar. Durmadan Hatay’ı anlatıyor, tatilde yapmayı planladıklarından söz ediyordu Ali. Halbuki Tuba’nın aklı başka yerdeydi. Bir an önce kendini siktirmek istiyordu ona.

Ama Ali’yi hala tam istediği yere getirememişti galiba. Hataylı oğlan, sokağa çıkıp, biraz bisiklete binmeyi önermişti. Böylece eline önemli bir fırsat geçirmiş olacağını düşünerek, fazla itiraz etmedi Tuba.

Yakındaki korunun dar yollarında pedal basarlarken hep Ali’nin önünde olmaya dikkat etti. Böylece şortundan taşan kıçını, ona bol bol göstermiş oluyordu. Öğleden sonra tekrar eve döndüler.

Ali televizyonu açtı ve içeri gidip, elinde bir kasetle döndü sonra da. Yüzünde şeytanca bir gülümseme vardı Hataylı oğlanın. Bu da Tuba’yı meraklandırmıştı tabii.

– “Bak sana ne seyrettireceğim…” dedi sonra Ali.

O kasedi videoya yerleştirirken, Tuba da merakla kutusunu almıştı eline. Bir porno filmiydi bu. İşler sonunda yoluna giriyor, istediği noktaya geliyordu galiba.

– “Nerden buldun bunu Ali..?” diye sordu.

– “Babamın…”

– “Baban porno filmlere mi meraklı..?”

– “Hem de nasıl… Annem de öyle… Akşamları ben yattıktan sonra, daha doğrusu benim yattığımı sandıklarında, birlikte porno filmi seyredip sikişiyorlar biliyor musun..?”

– “Doğru mu söylüyorsun..?”

– “Doğru tabii… Kaç kere seyrettim onları…”

– “Hadi çalıştır videoyu da, biz de seyredelim o zaman… İyice meraklandım…”

– “Şu anda ben de meraklandım doğrusu… Bu filmi seyretmedim ben de. Babam genelde bunları kiralıyor ve bir kaç gün evde duruyor filmler. Fırsat bulduğumda, ben de seyrediyorum hepsini. Ama bu filme fırsatı, ilk kez şimdi buluyorum…”

Videoyu çalıştırdı Ali. Birlikte, televizyonun tam karşısındaki geniş kanepeye oturup, seyretmeye başladılar. Ali bir köşeye oturmuştu, Tuba da öbürüne. Ali’nin ayakları yerdeydi. Tuba ise bacakları karnına çekili, yüzü Ali’ye dönük, çıplak ayakları kanepenin üstünde oturuyordu. şortunun incecik ağının kıçının yarığına iyice girdiğini ve amının neredeyse görünmek üzere olduğunu biliyordu.

Konusu, kocasının izniyle, durmadan başka erkeklerle sikişen bir ev kadının maceralarıydı filmin. Kocası evin çeşitli yerlerine video kameralar yerleştirmişti ve akşam eve geldiğinde karı-koca birlikte bu videoları izleyip, sikişiyorlardı.

Doğal olarak Ali’nin ilgisi, filmin kahramanı olan kadının üstünde toplanmıştı. Kimi zaman sesli olarak yaptığı yorumların tümü de, kadınla ilgiliydi tabii.

Tuba ise erkeklerden alamıyordu gözünü. Özellikle de onların kocaman siklerinden. Hepsi de yetişkin, gerçek erkeklerdi bunların. Onları görmek, aylardan beri kendini siktirmek için uğraştığı Ali’yi gözünde küçültmüştü sanki.

Sonra, Ali’nin şortunun önünde meydana gelen kabarıklığı far ketti. Alabildiğine kalkmıştı Hataylı oğlanın siki. Parlak şortunun kumaşı altından, tüm hatlarıyla belli oluyordu. Böyle kalkmış bir sike, bu kadar yakın olmak, birden başını döndürdü. Filmden çok, oraya ilgi duyuyordu artık. O siki istiyordu.

Ali’den bir hareket gelmediğine göre, ilk o davranmalıydı herhalde. Sağ ayağını yavaş yavaş Ali’ye doğru uzatmaya başladı. Sonra da iyice uzatıp, ayağının bir bebeğinki kadar yumuşak ve düzgün parmaklarını, Hataylı oğlanın şortunun altında yatmakta olan sikin üstüne koyuverdi.

İkisi de titrediler bu temasla. Öylesine sıcaktı ki sik, Tuba parmaklarının yandığını hissediyordu. Bir an için göz göze geldiler. Sonra Ali’nin gözleri televizyonla Tuba’nın gözleri arasında gidip gelmeye başladı.

İkisi de susuyordu artık. Tuba, ayağının hafif hareketleriyle, parmaklarını Hataylı oğlanın sikinin üzerinde dolaştırmaya başlamıştı şimdi. Aslında parmaklarını sikten ayıran şort kumaşından şikayetçiydi. Sonra Ali yardımcı oldu ona. İki eliyle şortunu belinden tutup, dizlerinin üstüne kadar indiriverdi Hataylı oğlan.

Tuba, onun bunu yapabilmesi için ayağını biraz çekmişti tabii. şimdi de gözlerini, artık tüm ihtişamıyla önünde olan sikten alamıyordu bir türlü. Ali’nin esmer vücudunun başka yerlerinden daha da koyu renkliydi. Büyüklüğü Tuba’nın başını döndürüyordu. Yirmi santime yakın bir uzunluktaydı. Ali biraz daha büyüyüp olgunlaştığında, sikinin de daha büyüyeceği kesindi.

Kasıklarındaki simsiyah kıllar, kocaman taşaklarını da kaplamıştı. Tıpkı bir mantara benzeyen ve mosmor kesilmişti. Ayağını tekrar uzatıp, parmaklarını yeniden ona dokundurdu Tuba. Böyle çıplak bir sike dokunmak, çok daha güzel, çok daha zevkli, çok daha uçurucuydu.

Sonra parmakları, tekrar hareketlendiler. Ali’nin siki bir nabız gibi atıyor, en ucundan en dibine kadar üstünde gezinen parmaklarının altında zonkluyordu. Birden fışkırtmaya başladı Ali. Beli geliyor, Tuba’nın ayağına, kendi karnına, üstündeki t-shirt’e, her yere bulaşıyordu.

Tuba inleyerek fırladı yerinden. Kanepede dizlerinin üstünde durup, başını Ali’nin kasıklarına gömdü. Sonra da, her yere bulaşmış olan belleri yalamaya başladı. Çok güzeldi tadı. Zevkten gözleri kararıyordu. Sanki bulutların üstüne çıkmıştı. Neredeyse beli gelecekti onun da.
Yalayabileceği bel kalmadığında, küçük eliyle Ali’nin hala taş gibi sert ve dimdik olan sikini en dibinden tutup, onun şimdi daha da morarmış olan başını yalamaya başladı. Hataylı oğlanın vücudunun hareketlerinden, karın adalelerinin kasılmasından, yaptığının, onun da çok hoşuna gitmekte olduğunu görebiliyordu.

Sonra ağzını açıp, o mosmor başı dudaklarının arasına aldı. Kısa süre içinde geliştirdiği sik emme sanatını Hataylı oğlana göstermek istiyordu.

Ağzının içindeki sik, ateş gibi yanıyor, nabız gibi atıyordu. Emdikçe, ucundaki delikten, içinde kalmış bir kaç damla bel de gelmişti ağzına. Bu Tuba’yı çılgına çevirmişti. Başı yukarı aşağı oynamaya başladı. Artık Ali’nin sikini, yumuşak hareketlerle ağzına sokup çıkarıyordu.

Aylardır rüyalarını süsleyen şey, işte gerçekleşmişti. Sonunda, Hataylı oğlanın sikine ulaşmıştı. Sonra bir lav dalgasının damağına yapıştığını hissetti. Tekrar beli geliyordu Ali’nin. Beli geliyor ve ağzının içine, bademciklerinin, küçük dilinin üstüne, gırtlağına fışkırıyordu.

Hırsla emmeye başladı Tuba. Sanki Hataylı oğlanın içini boşaltmaya çalışıyormuş gibi emiyordu. Birden kafasının içinde bir top patlamış gibi oldu. Vücudu sarsılıyor, beli geliyordu onun da.

Ama, ağzından bir an bile bırakmadan sürdürdü Ali’nin sikini emmeyi. Doymak bilmiyordu. Sonunda elde etmeyi başardığı şeyin bitmemesini istiyordu. Dili kıvır kıvırdı. Ağzının içini dolduran sikin çevresinde dolaşıyor, uzanabildiği her yerini okşuyordu. Bir taraftan da sürekli başını hareket ettiriyordu.

Hiç bir yumuşama belirtisi göstermeyen sik, bir en ucuna kadar çıkıyordu ağzından, bir alabildiğine gömülüyordu içeri. Ali’nin vücudu da zevkle kıvranıyordu kanepenin üstünde. Tuba, bunu kendi başarısının şaşmaz bir ölçüsü olarak algılıyordu tabii.

Sik emmeyi gerçekten de iyi bildiğini anlıyordu artık. Öylesine iyi ki, şimdi ağzının içindeki sikin sahibini mest etmeye yetiyordu işte. Sonra sağ elini de devreye soktu Tuba. Ali’nin iri birer torba gibi sarkan kıllı taşaklarını avucuna alıp, okşamaya başladı.

Onu zevkten uçuran bellerin üretim yeriydi bu yumuşacık torbalar. Bunu bilerek, sanki kırmaktan korkar gibi, yumuşacık dolaştırıyordu parmaklarını onların üstünde.

Bu sefer Ali de biraz hareketliydi. Kalçalarının başta hafif, ama sonra giderek hızlanan hareketleriyle, Tuba’ya yardımcı oluyor, sikini onun bir vantuz gibi emen ağzına sokup çıkarıyordu. Üstelik şimdi, yüksek sesle inlemeye, ara sıra konuşmaya bile başlamıştı.

– “Offf çok güzel emiyorsun Tuba…” diyordu, “Tam bir orospu gibi emiyorsun sikimi… Ohh şimdiye kadar kimse böyle güzel emmemişti… Ohhh ağzın am gibi…”

Tuba’nın beyninde küçük patlamalara neden oluyordu bu sözler. Aldığı zevki on kat daha büyütüyordu. Bu nedenle, daha da hırsla emiyordu Ali’nin sikini. Dünyası bir anda küçülmüş gibiydi. Yalnızca ağzının içindeki sik ve beyninde yankılar yaratan inlemeler, sözler vardı bu dünyada.

Biraz sonra ağzının içinde patlayacak olan volkanın müjdesini veren o ilk damlaları dilinin üzerinde hissettiğinde, heyecanı son kertesine çıktı. Başını son bir hareketle Ali’nin kucağına bastırıp, sikinin alabildiği kadarını aldı ağzının içine. Artık iyice şişmiş olan kocaman başı, bademciklerine dayanmıştı şimdi.

O anda da fışkırtmaya başladı Ali. Peş peşe gelen salvolar halinde, alev alev yakan erkeklik sıvısını, Tuba’nın boğazına boşaltıyordu. Tüm vücudu titriyor, dalgalanıyor, ağzından hayvansı inlemeler çıkıyordu. Tuba’nın vücudu da, dalga dalga sarsılıyordu.
Bu seferki daha güzeldi. Ali’nin belleri, mide borusunu yakarak midesine inerken, onun da tekrar beli gelmeye başladı. Sonra öylece yığılıp kaldı Hataylı oğlanın kucağına.

Tekrar kendilerine geldiklerinde, Ali kalkıp banyoya gitti. Halbuki Tuba’nın canı sikilmek istiyordu. Gerçekten sikilmek. Peşinden de bir daha ve bir daha. Ama geri döndüğünde, üstünü değiştirmiş, temiz şeyler giymişti Ali. Hiç de devam etmeye niyetli görünmüyordu.

– “Babam birazdan gelir…” dedi sonra da.

Aslında bu sözü “artık devam edemeyiz” anlamına söylemişti ama, bu Tuba’nın onun babasını, o müthiş görüntülü, o “gerçek erkek” görüntülü adamı ve sabah olanları hatırlamasına neden olmuştu yalnızca. Bu da içindeki ateşin daha da büyümesine oldu. Kim bilir ne kadar zevkli bir şey olurdu onun tarafından sikilmek.

Ertesi gün tekrar buluşmayı kararlaştırdılar. Sabah telefonlaşacaklardı. Eğer Ali’nin babası yine dışarı çıkacak olursa, Tuba onlara gidecekti. Yoksa Ali, Tuba’nın evine gelecekti.

O gece yatakta, gün boyu olanları düşündü Tuba. Ali’yi sonunda elde etmiş olması, küçük bir zaferdi tabii. Ama düşündükçe, Hataylı oğlanın babasının görüntüsü gözlerinin önüne geliyor ve geri kalan her şeyi silip atıyordu. Sonra da ertesi gün Ali’ye kendine gerçekten siktirebileceği aklına geliyor ve sabırsızlanıyordu. Ama aklına takılan bir soru vardı hep. Kim daha iyi sikerdi acaba? Ali mi, babası mı?

Sabah kötü bir sürpriz bekliyordu onu. Kahvaltıda annesi, birlikte yazlık evlerine gideceklerini söyledi ona. Hemen itiraz etti tabii Tuba. Ama bir faydası olmadı bunun. Annesi ısrarlıydı. Tatile gitmeden önce yazlık evde yapılacak işler vardı ve onun yardımına ihtiyacı olacaktı. Odasındaki telefondan Ali’yi aradı hemen. Böylece de, ikinci kötü sürprizi yaşadı aynı gün içinde.

– “Aksiliğe bak…” dedi Ali o gün buluşamayacaklarını öğrenince, “Ben de öbür gün Hatay’a gidiyorum. Babam dün akşam söyledi. Buradaki işleri biraz daha uzayacakmış. Bu nedenle beni yolluyor annemin yanına. O daha sonra gelecek…”

Tuba, hırsından neredeyse ağlayacaktı. Ali’nin anlattıklarını, sesini bile çıkaramadan dinliyordu. Bundan daha kötüsü olamazdı doğrusu. Birbirlerini iki aya yakın göremeyecekler demekti bu. O zaman da, korkunç Sevim yine sahnede olacaktı tabii.

Halbuki, inanılmayacak kadar büyük bir istekle, Ali’nin sikini istiyordu Tuba. Üstelik Hataylı oğlanın sesi kulağına geldikçe, bu istek daha da artıyordu içinde. Babası herhalde yanında değildi. Banyoda filan olmalıydı.

– “Dün olanlar, gözümün önünden gitmiyor…” diyordu Ali, “Gece yalnızca bunu düşündüm. Tanıdığım bütün kızlardan daha iyiydin biliyor musun…? Tam bir orospu gibiydin. Sana bayılıyorum… Sevgilim oldun benim artık. Hem sevgilim, hem de doymak bilmez orospum…”

Bu sözler, aslında Tuba’ya yapılabilecek en büyük iltifattı. Mutluluktan ve zevkten başının dönmesine neden oluyordu Ali’nin söyledikleri. Sonunda yaz bitiminde yeniden görüşmek üzere sözleştiler ve Tuba telefonu kapadı.

Yazlık evdeki üç gün, oldukça çabuk geçti. Önemli olan gecelerdi Tuba için. Yatakta saatlerce Ali’yi düşünüyordu. Oradaki son gecesinde ise düşünceleri Hataylı oğlandan, onun sert görünüşlü babasına kaymaya başladı.

Tuba birden, aslında onu oğlundan daha çok istediğini fark ediverdi. Kendini ona siktirmek istiyordu. Hem de çok istiyordu. Üstelik, o da Tuba’ya ilgisiz kalmamıştı. İlgisiz kalmak ne kelime, gözlerini ayıramamıştı Tuba’nın üstünden. Bacaklarında ve kıçının yuvarlaklarında dolaşan yakıcı bakışların etkisini, şimdi bile hissedebiliyordu Tuba. Üstelik siki de kalkmıştı adamın.

“Acaba beni sikmek ister mi?“ diye düşündü Tuba. Acaba kim daha iyi sikerdi? Ali mi, babası mı? Sonra da kararını veriverdi birden. Bunu mutlaka öğrenecekti. Hala İstanbul’daydı adam. Onu bulacak ve kendini siktirmek için her şeyi yapacaktı. Her şeyi.

Cuma akşamı, annesiyle birlikte döndüler İstanbul’a. Cumartesi sabahı, annesiyle babası daha uyurlarken kalktı Tuba. Duş yapıp, özenle hazırlanmaya başladı. Adamı iyice çıldırtmak istiyordu. Üç yıllık bir blucin pantolonu keserek yaptığı şortu geçirdi ayağına.

Bunu her zaman giyemiyordu. Makasın ayarını biraz kaçırmıştı. Bu nedenle de, aşırı kısa olmuştu şortun paçaları. Hele arka tarafları bir alemdi. Kıçı neredeyse olduğu gibi meydanda kalıyordu. Ağının kalınlığı, yalnızca bir parmak kadardı. Üstüne de, iyice küçülmüş bir atlet fanilası giydi. Memelerinin başları, ince kumaşın altından birer düğme gibi belli oluyordu.

Çıplak karnı, olduğu gibi meydandaydı. Omuzları ve kolları da. Ayakkabıların önemi yoktu. Nasıl olsa onları, adamın evine girer girmez çıkaracak, çıplak ayakla kalacaktı. Sonra sessizce çıktı evden ve bisikletine atlayıp, Ali’nin evine doğru pedal basmaya başladı. Bir taraftan da, adamın evde olmasını diliyordu içinden.

Kapı açıldığında sevinçten uçacaktı neredeyse. Evdeydi adam. Bir anda karşı karşıya kaldılar. Yeni uyanmış olmalıydı. Saçları biraz dağınıktı. Yalnızca bir boxer şortu vardı üstünde. Esmer ve kaslı vücudunun her tarafı, kapkara kıllarla kaplıydı.

Tuba, dizlerinin bağının çözüldüğünü hissediyordu. Üstelik bu duygu, adamın değdiği yeri yakan gözlerinin tepeden tırnağa üstünde dolaştığını gördükçe, daha da artıyor gibiydi. Asansörde kendini son biz kez kontrol etmiş, göbeğinin görünebilmesi için, şortunun üst düğmenini açmıştı.

– “Ali yok…” dedi adam neden sonra, “Hatay’a gitti. Sana haber vermedi mi..?”

– “Önemli değil…” diye yanıtladı Tuba onu, “İçeri girebilir miyim..?”

Kenara çekildi ve geçmesi için ona yol verdi adam. Sonra kapıyı kapayıp, o da peşinden geldi. Aynı şeyi bir kez daha yaşıyordu Tuba. Adamın gözlerinin bacaklarında ve kıçının yuvarlaklarında dolaştığını ve bunun kanını tutuşturduğunu hissediyordu.
Kapıdan girer girmez ayakkabılarını çıkarmıştı. Adamın önünde, çıplak ayak parmaklarının ucunda ve özellikle de, kalçalarını hafifçe çalkalayarak yürüyordu. Böylece kıçının yanaklarının kımıl kımıl oynadıklarını biliyordu. Salonun ortasına kadar gelince durup yüzünü adama döndü tekrar.

Gözüne ilk takılan da, onun şortunun önünde meydana gelen müthiş kabarıklık oldu. İçi eriyordu Tuba’nın. O anda en çok istediği, biran önce adamın sikine ulaşabilmekti. Ama kendini tuttu yine de. Her şeyi onun yapmasını istiyordu çünkü.

Bu usta ve gerçek erkeğin onu, kendi bildiği, kendi istediği biçimde sikmesini istiyordu. Bugün burada, bu adama sikileceğini biliyordu. Adam ise onu sikip sikemiyeceğini bilmiyordu daha. Önce onu iyice tahrik etmeli, sonra da kendini sikilmeye bırakmalıydı.

Bir süre öylece birbirlerine baktılar.

– “Sen otur…” dedi adam, “Ben bir duş yapayım geliyorum…”

Sonra da, arkasını dönüp salondan çıktı. Onun adını bile bilmiyordu Tuba. Yalnızca Ali’nin, dört gün önce bu salonda, şimdi önünde ayakta durmakta olduğu kanepenin üstünde sikini emdiği Hataylı oğlanın babasıydı işte. Ama bunun hiç önemi yoktu. Tuba onun adını öğrenmek istemiyordu ki. Yalnızca kendini ona siktirmek istiyordu, o kadar.

Gidip açık pencerenin önünde durdu. Tam aşağıda bir çocuk parkı ve onun bitişiğinde de daha büyük çocukların basketbol oynadığı bir alan vardı. Salonun dip tarafındaki yüksek bar taburesini alıp pencerenin önüne getirdi ve biraz uzağa yerleştirdi. Sonra da üstüne oturup öne eğildi ve dirseklerini pencerenin içine dayadı.

Güya oturmuş dışarıyı seyrediyordu. Ama niyeti, hiç de bunu yapmak değildi tabii. Seyretmek yerine, seyrettirmekti amacı. Bacaklarını iyice aralamıştı. Yere yalnızca, biçimli ayaklarının parmak uçları değiyordu. Öne eğilirken, belini de iyice aşağı bükmüş, kalçalarını daha da ortaya çıkarmıştı. Böylece şortunun paçalarının iyice sıyrılacağını ve kıçının neredeyse yarısının meydana çıkacağını biliyordu. Öylece beklemeye başladı.

Adamın geri döndüğünü, arkasında bir hareket sezinlediğinde anladı Tuba. Ama dönüp ona bakmadı. Pencereden dışarıyı seyrediyor numarasını sürdürdü bir süre daha. Adam, birden karşısına çıkan manzara karşısında donup kalmış olmalıydı herhalde. Sessizlik uzayınca, pozisyonunu bozmadan başını çevirip baktı Tuba.

Salona giren kapının tam önünde, donup kalmış gibi duruyordu adam. Beline bir havlu sarmıştı. Orada öylece durup Tuba’yı seyrederken yine siki kalkmış, bir çadır direği gibi, havlunun önünü kabartmıştı.

Onu böylesine tahrik etmenin sarhoşluğunu yaşıyordu Tuba. Ama öte yandan adamı seyrederken o da aşırı derecede tahrik oluyordu. Sessizce gülümsedi ona. Ama bunun baygın bir gülümseme olduğunu biliyordu.

– “Burası hep böyle hareketli midir..?” diye sordu adama, tekrar başını dışarıya çevirirken.

Böylece onun yanına gelmesini sağlamaya çalışıyordu aslında. Eğer adam bunu biraz daha yapmazsa, kendini tutamayıp yerinden fırlayacağından ve üstündeki havluyu sıyırıp, onun için kalkmış olan o kocaman sikine saldıracağından korkuyordu. Ama buna gerek kalmadı bereket versin. Adam gelip arkasında, ayakta durdu.

– “Çok güzelsin…” dedi sonra da, “Müthiş güzelsin…”

Tuba bir an için bayılacağını sandı. Beynine birer ok gibi saplanmıştı bu sözler. Başını çevirip, yeniden adama bakmaya korkuyordu.

– “Sen de çok yakışıklısın…” diye yanıtladı adamı, ağdalanmış bir sesle, “Her yanından erkeklik fışkırıyor gibi…”
Sonra adam ona biraz daha sokuldu. Şimdi, taburenin en kenarında duran kalçalarına dokunacak kadar yakındı. Vücudunun tüm sinirleri tel tel gerilmişti Tuba’nın. Sonra adamın elini sırtında hissediverdi birden. Vücudu elektrik çarpmış gibi sarsılıverdi bu temasla.

Beli biraz daha aşağı büküldü. Hafif hafif okşamaya başladı adam sırtını. Sanki hala yokluyor, onu sikip sikemeyeceğini anlamaya çalışıyor gibiydi. Ama Tuba’nın ağzından kaçan küçük inleme, tüm tereddüdünü silip alıverdi bir anda. Bir adım daha sokuldu ona. Belindeki havlunun önünü bir çadır gibi kabartan siki, Tuba’nın kalçalarına değmeye başladığında da, ikisinde de ip kopuverdi.

Neredeyse beli geliyordu Tuba’nın bu temasla. Taburede biraz daha geri kayıp, kıçının adamın kucağına yapıştırdı hırsla. Sik dayanmıştı kalçalarına. Onun alev alev yakan sıcaklığını, aradaki blucin şortla havluya rağmen hissediyordu.

Tanrım, ne büyük bir zevkti bu. Adam da, aynı hırsla karşılık vermiş, kasıklarını, hemen önündeki muhteşem kalçalara dayamıştı. Sonra öne eğilip, dudaklarını, Tuba’nın atlet fanilasının örtemediği sırtına dokundurdu. Bu temas çıldırttı Tuba’yı. Sanki bir kor değmişti sırtına. Adam uzun saçlarını kaldırıp ensesini öpmeye başladığında ise neredeyse bayılacaktı. Tanrım, neler yapıyordu bu adam böyle. Tuba’nın vücudunda varlığını bile bilmediği hassas noktaları bulup çıkarıyor, onu adeta bulutların üstüne uçuruyordu.

Geri çekildiğinde, başını çevirip, zevkten yarı kapanmış gözlerle ona baktı. Bir süre gözleri öylece kilitli kaldı. Sonra adam yeniden eğilip, yüzünü Tuba’nınkine yaklaştırdı. Kalın dudakları aralanmıştı. Tanrım onu öpecekti adam. Tuba’nın dudakları, elinde olmadan aralanıp büküldüler. Adamın ağzı iyice açılıp dudaklarının üstüne kapandığında da, gözleri kararıverdi.

Çılgın gibi öpüşmeye başladılar. Zevkten uçuyordu Tuba. Adam onun küçük etli dudaklarını, dilini emiyor, kendi dilini ağzının içine sokup, ulaşabildiği her yeri yalıyordu. Sonra Tuba onun dilini emmeye başladı. Tıpkı bir siki emer gibi.

Bu arada adamın kalçaları da hareketlenmişti. Küçük hareketlerle sikini, Tuba’nın kalçalarına bastırıp çekiyor, sanki onu aradaki tüm kumaşları hiçe sayarak sikiyordu. Bu da Tuba’nın tüm kontrolünü kaybetmesine neden olmuştu. Taburenin üstünde öne eğilmiş vücudu, adamın altında kıvranıp bükülüyordu.

Sonra birden ondan uzaklaştı adam. İşte bu, tam bir soğuk duş gibi gelmişti Tuba’ya. Gözlerini açıp ne olduğunu anlamaya çalışırken, adamı birden önünde buluverdi. Ellerini aşağı uzatıp, fanilasının iki taraftan yakaladı adam. Tuba doğrulup, kollarını yukarı kaldırdı ona yardımcı olmak için. Kısa bir an sonra, belden yukarısı çıplak kalmıştı. Sonra adam onun önünde çömelip, dudaklarını çıplak memelerinde dolaştırmaya başladı. Öpüyor, emiyor, yalıyor ve Tuba’yı zevkten kıvrandırıyordu.

Memelerinin pembe başları emilirken, yine uçacak gibi oldu. Adam bir kolunu kaldırıp dudaklarını kaymak gibi koltuk altına yapıştırdığında ise neredeyse çıldıracağını sanmaya başladı. Ama bu kadarla yetinmedi adam. Dudaklarının yerini bir süre dili aldı. İştahla yalıyordu artık Tuba’nın koltuk altını. Ve durmaya da niyeti yoktu tabii.

Bir süre sonra, dudakları, yan taraftan aşağıya, beline doğru inmeye başladılar. Sonra da öne doğru kayıp karnına geldiler. O değdiği her yeri yakan dilin göbek çukuruna girdiğini hissetmek, Tuba’yı mahvetti. Öylesine büyük bir zevkti ki bu, bir anda beli gelmeye başladı. Tüm vücudu dalga dalga sarsılıyordu.

Adam ne olduğunu anlamıştı tabii. Ama durmaya niyetli değildi. Şimdi de daha aşağılara inmiş, Tuba’nın bacaklarını iyice birbirinden ayırıp, başını onların arasına sokmuştu. Dudakları ve dili, şortun paçalarıyla aynı hizadan başlayarak, şimdi o baş döndürücü güzellikteki bacaklarında dolaşıyordu. Giderek de daha aşağılara iniyordu bu arada.

Sonunda bir ayağını eline alıp öpmeye, yalamaya başladığında, Tuba yine bulutların üzerine çıkmakta olduğu fark etti. Tanrım neler yapıyordu adam böyle. Onu zevkten çıldırma noktasına getirmişti yine. Sonra ayak parmaklarını teker teker yalamaya, birer birer dudaklarının arasına alıp emmeye başladı adam ve sarsıla sarsıla, bir daha belini getirdi Tuba.

Gözleri kararmıştı. Yeniden etrafını görmeye başlaması, adamın parmaklarının, şortunun düğmelerinde dolaştığını hissetmesiyle oldu. Kalçalarını tabureden hafifçe kaldırıp onun ağı amından akan sularla iyice ıslanmış şortunu sıyırmasına yardımcı oldu.

Şimdi çırılçıplaktı artık. Tüm güzelliğiyle, çırılçıplaktı adamın önünde. Sonra adam yine arkasına geçti ve dudaklarını tekrar ensesine yapıştırıp, onu öne eğilmeye zorladı. Tuba dirseklerini yine pencerenin içine dayadı. Tıpkı, adam duştan sonra salona ilk girdiğinde olduğu gibi oturuyordu artık. Vücudu öne eğik, beli aşağı bükülmüş, taburenin en kenarına gelmiş olan kalçaları alabildiğinde meydanda. Tek fark, şimdi çırılçıplak olmasıydı.

Sonra adamın öpen, emen, yalayan ağzı, sırtında aşağıya doğru yolculuğa başladılar. O değdiği yeri yakan dilin kalçalarına ilk dokunuşunu hissettiğinde, yine delirme noktasına geldi Tuba. Tanrım, şimdi de kalçalarını emiyor, yalıyordu adam.

Ve dudakları giderek de o muhteşem yuvarlakların arasına yaklaşıyordu. Sonra o ateş gibi sıcak dilin yakıcı temasını, hiç beklemediği bir yerde hissetti Tuba. Götünün küçük deliğinde.
Tekrar belini getirmeye başladı. Kalçaları tümüyle kontrolden çıkmış bir halde, taburenin üstünde dalgalanıyor, çalkalanıyor, kıvranıyor, titriyordu. Amından bir çeşme gibi akan sular, taburenin üstünü kayganlaştırmıştı. Bu vıcık vıcıklığı hissetmek, çıldırtıcı geliyordu Tuba’ya.

Tekrar durulduğunda, adam götünü yalıyordu. Üstelik şimdi arada bir dudaklarını oraya yapıştırıp hırsla emiyordu da o küçük pembe deliği. Tanrım ne kadar büyük zevkti bu. Adam, vücudunun şimdiye kadar farkında olmadığı bir hazinesini daha bulup ortaya çıkarmıştı.

Tuba, götünün de buna tepkisiz kalmadığını fark ediyordu bu arada. Sanki bir gonca gül gibi açılmaya başlamıştı götü. Artık adamın dilinin ucu, hafif hafif götünün içine kayıyordu. Bu ise hem Tuba’yı zevkten çıldırtıyor, hem de götünün biraz daha açılmasına neden oluyordu. Tekrar geldi beli.

Birden onu bıraktı adam. Sonra da elinden tutup tabureden kaldırdı ve kanepeye doğru çekti. Tanrım, bir kaç gün önce oğlunun sikini ağzına alıp emdiği, bellerini yalayıp yuttuğu kanepenin üstünde sikecekti adam onu. Bu da müthiş tahrik edici geliyordu Tuba’ya. Nedenini bilmiyordu ama, müthiş tahrik edici geliyordu işte.

Geniş kanapenin üstüne sarmaş dolaş yıkıldıklarında, kollarını adamın boynuna dolayıp, dudaklarını yeniden onun ağzına verdi. Adamın sağ eli ise aynı anda bacaklarının arasına girmiş, alev alev yanan amını avuçlamıştı. Yine zevkten uçacak gibi oldu Tuba.

Sonra adam, orta parmağını içine sokuverdi. Yine beli geldi Tuba’nın. Öylesine sulanmıştı ki küçücük amı adamın o kalın ve kıllı parmağı, şimdi rahatlıkla girip çıkıyordu içine. Tıpkı küçük bir sik gibi.

– “Sikecek misin beni..?” diye sordu inleyerek, dudaklarını onun vantuz gibi emen ağzından kurtardığında.

Cevap vermedi adam. Şimdi biraz aşağı kaymış ve Tuba’nın kütür kütür memelerini yalamaya başlamıştı tekrar. Parmağı hala girip çıkıyordu amına. Ağzı, dokunduğu her yeri öpüyor, emiyor, ateş gibi yakan dili, ulaşabildiği her yeri yalıyordu.

Adamın kalın dudakları, amının iyice açılmış dudaklarına yapışıverdğinde çıldıracak gibi oldu. Yeniden beli gelmeye başladı bu temasla. Tüm vücudu sarsılıp, dalgalanıyordu. Kendinden geçmek üzereydi.

Sonra adam iki eliyle bacaklarını iyice birbirinden ayırdı ve dizlerinin arka taraflarından tutup havaya kaldırdı. Şimdi kasıkları tabak gibi açılmıştı adamın ağzının altında. O ateş gibi yanan dil, amının dudaklarının arasında, bızırının üstünde dolaşıyor, zaman zaman da biraz aha aşağılara gidip, götünün küçük deliğine bastırıyordu.

Artık durmadan beli geliyordu Tuba’nın. Ali’nin babasının, daha adını bile bilmediği bu kırkının üstündeki Hataylı’nın ustalığıyla büyülenmiş, kendini, kelimenin tam anlamıyla vermişti ona. Amından şarıl şarıl sular aktığını hissediyordu.

Ama adam bunların hepsini yalayıp yutuyor, zaman zaman da dudaklarını amının dudaklarına yapıştırıp emerek, sanki içini boşaltmaya çalışıyordu. Zaman ve mekan kavramını tümüyle yitirmişti Tuba.

Neden sonra adamın durduğunu ve başını kasıklarından uzaklaştırdığını fark etti. Şimdi bacaklarının arasında, dizleri kanepeye dayalı duruyordu. Artık sikileceğini anlamıştı.

– “Güzel sik beni n’olur…” diye inledi, “Ohhhh hadi sik beni… Sok sikini içime…”

Adam tek eliyle belindeki havluyu çözdü. Ve Tuba onun kocaman sikini, ilk kez o an gördü. Tanrım, gerçekten de kocamandı. Kapkara kıllarla kaplı ve kocaman. Bir an için korktu. Acaba canını acıtır mıydı bu kadar büyük bir sik?

Aralık gözlerle adamın ona iyice sokuluşunu seyretti. İki eliyle bacaklarını dizlerinin altından tutup yukarı kaldırdı adam yeniden. Sonra da kollarının üstüne aldı bacaklarını. şimdi onun altında, ikiye katlanmış gibiydi Tuba.

Adam ellerini uzatıp onu iki omuzundan sımsıkı kavrayarak üstüne eğildiğinde, o kocaman sikinin ateş gibi yanan şişmiş başı da, amına değmeye başladı. Bir an için zevkten çıldıracağını sandı Tuba. Küçük bir çığlık kaçırdı ağzından.

Adam başını eğip ağzını dudaklarının üstüne yapıştırdı. Kalçalarını biraz oynattı ve sikinin başı, amının dudaklarına daha sert değmeye başladı. Beyninin içinde fırtınalar koparak, o kocaman sikin içine girmesini bekliyordu Tuba. Adam da zevkten mest olmuştu sanki.

– “Ohhhh amın çok güzel…” dedi, Tuba’nın dudaklarını ağzından bırakıp, “Amın çok güzel yavrum… Sikimi içine çekiyor sanki… Beni zevkten delirtecek nerdeyse… Ohhhh…”

Bu kadarı fazlaydı doğrusu. Bayılmak üzere olduğunu hissediyordu Tuba. İki elinin parmaklarını adamın saçlarının arasına sokup, yüzünü kendine doğru çekti. Gözleri kaymıştı zevkten.

– “Hadi sok…” diye inledi, “Ohhh hadi sok sikini içime… Ohhh hadi sik beni… Hadi sik beni… Sik beni… Ohhhhh sik beni…”
Bir anda, tek bir hamlede, dibine kadar geçirdi adam. O kocaman siki, bir anda dibine kadar gömüldü Tuba’nın amına. Tüm karnının içi dolmuştu sanki. O kocaman kıllı taşaklar, bembeyaz, yusyuvarlak kalçalarına yapışıp ezilmişti.

Bir top gibi patlayarak geldi beli. Adamın altında çırpınıyor, kıvranıyor, sarsılıyordu. Amı, dibine kadar içine aldığı o kocaman siki bir mengene gibi sıkıştırmıştı. Gözünde şimşekler çakıyordu Tuba’nın. Sonunda olmuştu işte. Gerçek bir erkeğin kocaman sikini, olduğu gibi almıştı içine. Tanrım, bundan daha büyük bir zevk olamazdı. Gözleri kararıyor, zaman ve mekan kavramlarını iyice yitirdiğini hissediyordu.

Kendine geldiğinde, hala adamın altında, öyle ikiye katlanmış bir halde yatıyordu. O kocaman sik, dibine kadar gömülüydü amına. Hareket etmiyor, onun biraz kendini toplamasını bekliyordu adam. Bu arada da, etli dudaklarını yüzünde gezdiriyor, yumuşak bir şekilde öpüyordu onu.

Sert bıyık kıllarının tenine dokunuşunu hissetmek öyle güzeldi ki. İçindeki fırtına daha tam yatışmamıştı ama, kendini daha büyük bir fırtınaya, daha doğrusu kasırgaya kaptırmak üzere olduğunun farkındaydı Tuba.

Kendinden geçerken iki yanında kanepenin üstüne düşen ellerini götürüp, parmaklarını adamın saçlarının arasına geçirdi tekrar. Havada duran ayakları, tıpkı bir balerininkiler gibi, aşağı büküldü.

– “Sik beni…” dedi fısıldayarak.

Ve adam sikmeye başladı onu. O kocaman sikini, yumuşak ve uzun hareketlerle Tuba’nın küçük amına sokup çıkarıyordu artık. Hiç acele etmeden, zevkini çıkara çıkara sikiyordu. Amı, içindeki siki, kadife bir eldiven gibi, sımsıkı sarmıştı. İçine her girip çıkışında, üstündeki kalın damarları, kıl diplerini, tek tek hissediyor ve zevkten mest oluyordu Tuba.

Sikilmek, hiç bu kadar güzel olmamıştı. Bir taraftan da, bunda adamın ustalığının büyük payı olduğunu kavrıyordu. Onun yerinde şimdi onu siken oğlu olsaydı, elbetteki bu kadar zevkli olmayacaktı. Onu seyrederek müthiş tahrik olmuştu adam.

Siki onun için kalkıp kocaman olmuştu. Sonra vücudunun her tarafını öpüp emmiş, yalamıştı. İşte şimdi de, onu altına almış, sarmaş dolaş bir halde ve kendi de müthiş zevk aldığını belli ederek sikiyordu.

Amı, tüm benliğinin merkezi olmuştu sanki. Öylesine duyarlıydı ki. Dudaklarından başlayıp adamın kocaman sikinin içinde ulaştığı en uç noktaya kadarki her yerinden beynine ulaşan sinirler, her biri bir kaç bin voltluk elektrik akımı taşıyan yüksek gerilim hatlarına dönmüşlerdi.

Beynine ulaştığında da, büyük patlamalara neden oluyordu bu güçlü elektrik dalgaları. Uçmuştu. Bir daha hiç inmemek üzere bulutların üstüne çıkmış gibiydi.

Adamın halinden, onun da farklı bir durumda olmadığını sezebiliyordu Tuba. Tüm ağırlığıyla, adeta eziyordu onu. Bu kalın, esmer ve her yanı kıllarla kaplı gerçek erkek vücudunun altında olmak, onun kocaman sikini olduğu gibi içine alabilmek çıldırtıcı bir zevkti Tuba için. Vücudu kıvranıp bükülmeye başlamıştı yine. Kalçaları, elinde olmayan hareketlerle kanepenin üstünde sağa sola çalkalanıyor, kıvrılıyordu.

– “Ohhh çok güzel sikişiyorsun yavrum…” dedi adam birden, “Amın çok güzel… Ohhh amın aklımı başımdan alıyor…”

Yine beyninin içinde şimşekler çaktıracak sözler söylemişti adam. Birden tüm vücudu kasılmaya başladı Tuba’nın. Amının iç adeleleri de çıldırmıştı sanki. Bir kez daha beli gelirken öyle bir sıktı ki içindeki siki, artık neredeyse sokup çıkaramaz oldu adam.

Durup, yine Tuba’nın sakinleşmesini beklemeye başladı. Sonra da, yine hareketlendi. Ama bu sefer, eskisi gibi yumuşak hareketlerle değil, hırsla sikiyordu. Giderek de daha hızlanıyordu.

O kocaman siki, Tuba’nın küçücük amına, bir piston gibi girip çıkmaya başlamıştı artık. Böyle giderse patlayacak, bellerini içine fışkırtacaktı. Bunu kavramak, Tuba’nın daha da çıldırmasına neden olmuştu sanki.

– “Hadi getir…” dedi fısıltıya benzeyen bir sesle, “Hadi getir belini… Ohhhh tohumlarını fışkırt içime… İçimi doldur n’olursun… Ohhhh hadi… Hadi erkeğim benim… Doldur içimi… Doldur amımı tohumlarınla… Ohhh n’olursun… Çok istiyorum… Ohhhhh… Ohhhhh…”

Amı, içine girip çıkmakta olan sikin giderek artan kasılmalarını iyice hissetmeye başlamıştı. Kendini kontrol etmeye, ondan önce belini getirip bayılmamaya çalışıyordu Tuba. Tüm vücudunun sinirleri tel tel gerilmiş, o müthiş anı bekliyordu.

Bir yetişkinin, gerçek bir erkeğin bellerinin ilk kez karnının içine fışkıracağı anı bekliyordu. Dünyadan tümüyle kopmuştu artık. Onun için bir tek, içine girip çıkan ve tohumlarını ona vermek üzere olan sik vardı şimdi.
Birden bir nara çıktı adamın ağzından. Aynı anda da Tuba’nın karnının içinde yangın çıkmış gibi oldu. Bir volkanın ağzından fışkıran lavlar gibi, değdikleri her yeri yakan tohumlarını, sikini sıkıştıran küçük amın içine boşaltmaya başladı adam.

Kalçalarının hareketleri ise durmamıştı. Hala sokup çıkarıyordu sikini. Böylece de belleri, amının ağzından, karnının en derin yerine kadar, Tuba’nın tüm içine fışkırıyordu. Hem sikiyor, hem de bitmek bilmeyen salvolar halinde tohumlarını boşaltıyordu adam. Gözleri karardı Tuba’nın. Dev bir elin onu tutup savurduğunu hissetti birden. Ta bulutların üstüne kadar.

Tekrar kendine geldiğinde, hala adamın altında yatıyordu. O kollarını çektiği için, şimdi bacakları düşmüştü. Ayakları adamın iki yanında, kanepenin üstündeydiler. Onu zevkten çıldırtan kocaman sik, hala içindeydi. Ama eskisi kadar büyük ve sert değildi artık.

Tam gözlerinin içine, gülümseyerek bakıyordu adam. Kendine geldiğini görünce, uzanıp dudaklarına küçük bir öpücük kondurdu. Halinden, onun da yorulduğu belliydi. Hafifçe kımıldayıp, sikini biraz çıkardı. Bu da Tuba’nın çıldırmasına yetti de arttı bile. İçindeki sik onu öylesine mutlu ediyordu ki, çıkarılmasına asla razı değildi.

Gerçi adamın biraz dinlenmesi gerektiğini anlıyordu ama, yine de onu bırakmak istemiyordu. Amını iyice sıkıştırıp onu içinde hapsetmeyi denedi. Ama tam tersi oldu. Öylesine bel dolmuş, öylesine vıcık vıcık kayganlaşmıştı ki amı, sıkınca içindeki sik, bir anda yağ gibi kayıp, dışarı çıkıverdi. Adam da onun üstünden indi.

Yan yana, sarmaş dolaş, öylece yattılar bir süre. Sonra Tuba hafifçe doğrulup, dirseğini kanepeye dayadı ve onu mest eden, zevkten bayıltan erkeğin vücudunu hayran hayran seyretmeye başladı.

Onu yorduğunu görebiliyordu. Geniş, kaslı ve kıllarla kaplı göğsü, hala körük gibi kalkıp iniyordu. Teninin koyu rengi, Tuba’nın bembeyaz cildiyle, son derece tahrik edici bir kontrast yapıyordu. Yarı inmiş siki, karnının üstünde bir yılan gibi yatıyor ve her tarafına bulaşan bellerle, pırıl pırıl parlıyordu.

Ne kadar da çok, ne kadar da şiddetli fışkırtmıştı tohumlarını Tuba’nın içine. Şimdi onu seyrederken, bellerin hala hafifçe açık duran amından yavaş yavaş sızdığını hissederek, zevkle ürperiyordu Tuba.

– “Çok güzel siktin beni…” dedi adama, “Zevkten uçurdun beni, biliyorsun değil mi…”

– “Sen de çok güzel verdin…” diye yanıtladı adam da onu, “Tanrım ne kadar güzel sikişiyorsun… Amın çok güzel… Sikimi yedi bitirdi sanki… Her yerin çok güzel…”

Tuba, yeni bir heyecan dalgasının beynini sarstığını hissetti. Hiç bir şeyi bilinçli yapmamış, yalnızca içinden geldiği gibi davranmıştı. Ve adam şimdi çok güzel sikiştiğini söylüyordu bir kez daha. Bu çıldırtıcı derecede güzel ve tahrik edici geliyordu ona.

Küçük elini uzatıp, adamın sikini okşamaya başladı. Daha parmakları değdiği anda, ikisi de, elektrik çarpmış gibi titrediler. Hala istiyordu adam onu. Bunu anlamamak için kör olmak gerekirdi. Tuba ise zaten o sikin bir an önce tekrar içine girmesinden başka bir şey düşünemiyordu bile.

Kanepeden yavaşça aşağıya halının üstüne kaydı. Sonra da dizlerinin yere dayayıp, başını adamın kasıklarına götürdü. Ufak ufak kımıldanmaya başlayan erkeklik organından gelen koku, başını döndürüyordu. Bir elinin parmakları adamın taşaklarında dolaşmaya başlarken, öbür eliyle de siki dibinden kavrayıp, ucunu havaya kaldırdı.

Ağzı açılıp, dudakları onun bir mantar gibi başının üzerine kapanıverdi birden. Adamın karın kasları kasıldı. Tuba ise ağzına gelen tadla, kendinden geçer gibi oldu. Tüm sanatını kullanarak, her an biraz daha sertleşip büyümekte olan siki emmeye başladı.

Bir kaç gün önce Ali’nin, şimdi ağzındaki sikin sahibinin oğlunun sikini de, yine bu kanepenin üzerinde emmişti. Ve o sik, sonuçta şimdi ağzını dolduran sikin içinden, tohum olarak çıkmıştı bir zamanlar. Bunu düşündükçe, daha da tahrik oluyordu Tuba.

Artık başı hareketlenip, yukarı aşağı oynamaya başlamıştı. Siki ağzına sokup çıkarıyor, onun her an biraz daha sertleşip büyüdüğünü fark ettikçe de, aldığı zevk biraz daha büyüyordu. Sonra birden taş gibi oldu adamın siki. Tıpkı ilk baştaki kadar sertleşmişti artık.

Tuba, okşayan parmaklarının altındaki iri taşakların dolmaya başladığını da hissediyor ve zevkten uçuyordu. Öbür elini götürüp bacaklarının arasına soktu. Orta parmağı amını bulduğunda, tüm vücudu titredi. Hala açıktı amının dudakları. İçinden sızan beller, her yere bulaşmıştı.

İyice yumuşamış bir kalıp tereyağın içine sokarmış kadar rahatlıkla içine kaydırdı parmağını. Amının içi de vıcık vıcıktı. Alabildiğine ıslak ve alabildiğine kaygan. Aynı anda da, bir kez daha beli gelmeye başladı. Sikle dolu ağzının yerine, burnundan derin bir inleme çıktı birden.

Vücudunun dalgalanmaları durulurken, adamın kanepede doğrulduğunu, ayaklarını yere basıp oturduğu farketti. Şimdi onun bacakları arasındaydı Tuba. Bütün bunlar olup biterken, onun sikini ağzından bırakmamıştı. Sonra adam bir elinin parmaklarını onun uzun saçları arasına geçirip, başını iyice bastırdı sikinin üstüne.

– “Ağzın da, en az amın kadar güzel…” dedi sonra da, “En az amın kadar usta ağzın da… Em hadi… Em sikimi yavrum…”

Yine uçtu Tuba. Tanrım, bu nasıl bir adamdı böyle. Ağzını açıp iki laf söylüyor ve onu çıldırtıyordu. Belki de, evvelce sikiştiği yaşıtlarından hiç duymadığı, orların söylemeyi akıl bile edemedikleri sözleri söylemesiydi bunun nedeni. Ama nedeni ne olursa olsun, sonuç muhteşemdi. Zevk verdiğini bilmek, Tuba’nın da kendini dehşetli bir zevk seline kaptırmasına neden oluyordu işte.

Yine gözlerinin önünde şimşekler çakmaya başlamıştı. Ağzından sikiliyordu ve o da, adam da bundan müthiş bir zevk alıyorlardı. Üstelik onun bu sefer belini ağzında getirmek istediğinin farkındaydı. Bellerini, tıpkı biraz önce amının içine fışkırttığı gibi, bu kez ağzına fışkırtacaktı. Bunu düşünmek bile uçurucuydu. Daha da hırsla, daha da hızlı hareket ederek emmeye, o tapılası siki ağzıyla sağmaya başladı.

– “Ohhhh getireceksin beni yavrum…” dedi adam, “Belimi getireceksin… Ağzına fışkırtacağım bellerimi… Ahhh getiriyorsun beni… Belimi getiriyorsun… Hadi em… Hadi al ağzına tohumlarımı… Hadi yut hepsini… Bellerimi iç hadi… Hadi yavrum ohhhh… Ohhhh…. Ohhhhh…. Immmgghhhh…”
Ve azından çıkan bu son inlemeyle birlikte fışkırtmaya başladı adam. Eliyle Tuba’nın başını sikinin üstüne alabildiğine bastırmış, gırtlağına fışkırtıyordu tohumlarını. Alev alev yakan lav dalgaları gibi, boğazından aşağıya, mide borusuna akmaya başladı beller.

Zevkten delirmek üzere olduğunu hissediyordu Tuba. Karnının içinde bir yerlerde bir bomba patlamış gibi oldu o anda. Kendinden geçip, halının üstüne yığılırken son hissettiği, ağzından çıkan sikin hala fışkırtmakta olduğu bellerin yüzüne geldiğiydi.

Tekrar kendine geldiğinde, adam onu kucaklamış bir yerlere götürüyordu. Nereye götürdüğüne aldırmadı bile. Yalnızca kollarını onun boynuna dolayıp, başını kıllı göğsüne yasladı, o kadar. Adam onu yavaşça yere bıraktığında da, kendini bir anda banyoda buldu.

Öyle yorulmuştu ki. Ama duştan gelen sıcak suyu hissetmek iyi geldi. Sonra adam onu yıkamaya başladı. Önce duşu eline alıp, saçları dışında tepeden tırnağa tüm vücudunu ıslattı. Peşinden de, bayıltıcı kokulu bir sıvı sabunu avuçlarına sıkıp, her yerini ovmaya başladı.

Önce kollarını, sırtını ve memeleriyle karnını, sonra da önünde diz çöküp bacaklarını sabunladı adam. En sonunda da sıra, alabildiğine hassas bölgelerine geldi.

Adamın elleri, parmakları, kasıklarında, kıçının yuvarlaklarında, amında ve son nokta olarak götünde dolaşmaya başladığında, kendini yeni bir heyecana kaptırıverdi Tuba. Yine sikilmek istiyordu. Yorulmuştu ama doymamıştı. Adamın onu bir daha, bir daha ve bir daha sikmesini istiyordu. Tekrar başı dönmeye başlamıştı.

Sonra da o adamı yıkamaya koyuldu. Tıpkı onun yaptığı gibi, kollarından başlayıp, artık iyice inmiş olan ama görüntüsüyle hala ağzını sulandıran sikine kadar her yeri sabunladı. Ellerinin teması, adamı huylandırmış, siki hafifçe baş kaldırmaya başlamıştı bile.

Tümüyle duruladıktan sonra tutup, bir anda ağzına aldı onu Tuba. İlk başlarda dudakları, adamın kasıklarındaki kapkara kıvırcık kıllara değiyordu. Ama bir süre sonra bunu başaramamaya başladı. Hızla sertleşip büyüyordu ağzının içindeki sik. Bu nedenle de, artık hepsini alamıyordu Tuba. Ama, onu çelik gibi sertleştirip kocaman yapana kadar vazgeçmedi emmekten.

Adam onu koltuk altlarından yakalayıp kaldırdığında da, zorla bıraktı sikini dudaklarının arasından. Kapıda asılı bir havluyla, vücudunun her tarafını, özenle kuruladı adam. Sonra da yine kucağına alıp, salona götürdü tekrar.

Ama bu sefer, o müthiş sikişin geçtiği kanepeye değil, yemek masasının üstüne bıraktı onu. Elleriyle omuzlarından itip masaya yatırdı sonra da. Kalçaları masanın tam kenarına gelmişti. Yarı kapalı gözlerle, adamın bacaklarının arasına girip, hemen oradaki iskemleye oturduğunu gördü.

Sonra bacaklarını yukarı kaldırdı adam. Tabak gibi açılmıştı şimdi onun önünde. O kadar zevk verici bir şeydi ki bu. Amına bakıyordu adam. Tuba, onun hiç bir şey yapmasına gerek olmadığını, yalnızca böyle bakmayı sürdürmesi halinde bile, bir süre sonra belinin geleceğini anlıyor ve şaşırıyordu.

Ama adam hareketsiz kalmak niyetinde değildi. Hafifçe öne eğildi ve burnu, Tuba’nın kalçalarının arasına girdi. Sonra da dilini uzatıp, götünü yalamaya başladı. Tüm vücudu sarsıldı Tuba’nın. Zevkten delirmek üzereydi.

Neden götünün yalanmasından böylesine büyük bir zevk aldığını anlamıyordu Tuba. Çılgın bir şeydi bu. Adama kolaylık olsun diye, ama biraz da böylece kendini onun önünde daha çok açacağını düşündüğünden, iki eliyle bacaklarını diz altlarından tutmuş, alabildiğine karnına doğru çekmişti. Böylece elleri boşalan adam da, bacaklarının iç taraflarıyla kalçalarını okşamaya başlamıştı.

Dili ise Tuba’yı mahvediyordu. Kımıl kımıl, değdiği her yeri yakan, ıslak ve kaygan küçük bir sik gibi, götünün deliğinde dolaşıyordu. Ve her geçen an, biraz daha duyarlı hale gelip, biraz daha açılıyordu götü bu dilin altında.

Tuba birden, adamın onu götünden sikeceğini, o kocaman sikini götüne sokacağını anlayıverdi. Bu da, inanılmayacak kadar çok tahrik etti onu. Hiç sikilmemişti götünden. Hatta kızlığı bozulmasın diye arkadan verip duran ve bunu zevkle anlatan arkadaşlarının tam tersine, o küçük deliğe bir sik girebileceğini bile getirmemişti aklına.

Ama şimdi hem adamın yaptıklarından, hem de kendi tepkilerinden bunun olabileceğini anlıyordu. Yalandıkça, açılıyor o küçük delik. Sonunda adam onu diliyle sikmeye başladı. O hafif pütürlü şey, giderek daha çok giriyordu götüne. Kendini tutmasına olanak kalmamıştı yine. Birden beli gelmeye başladı. Ağzından, çığlığa benzeyen inlemeler çıkıyordu.

Sonra adam başını çekip, ayağa kalktı. Şimdi tam bacaklarının arasında duruyordu. Kocaman siki, kıvrık bir yay gibiydi. Gözlerini Tuba’nın gözlerine dikerek, iyice sokuldu ona. Artık sikinin başı Tuba’nın kalçalarına dokunuyor, içini kaplayan sikilme isteğinin daha da büyümesine neden oluyordu.

– “Sok…” diye inledi yalvaran bir sesle, “Sok n’olursun… Dayanamıyorum artık… Sikilmek istiyorum, anlıyor musun…? Hadi sok bana… Nasıl istersen öyle sik beni… Neremden istersen sik… Hadi sok sikini götüme… Ohhh hadi sik beni…”

Hiç konuşmadan ve gözlerini onunkilerden bir an bile ayırmadan, öylece duruyordu adam. Tüm vücudu tel tel gerilmişti Tuba’nın. Amından durmadan sızan sular, adamın tükürükleriyle ıslanıp kayganlaşmış küçük götünün deliğine akıyordu.

Sonra adamın orta parmağını hissetti orada. Daha da açıldı götü. Parmak yağ gibi kaydı içine. Aynı anda da beli gelmeye başladı Tuba’nın. Depreme yakalanmış gibiydi. İçine giren parmak öylesine büyük bir zevk veriyordu ki ona, inanılır gibi değildi. Bir taraftan da, küçük deliğinin alabildiğine açıldığını, o kocaman siki içine alabilmek için sabırsızlandığını hissediyordu.

Bir süre sonra parmağını çekti oradan adam. İyice sokulup, bir eliyle dibinden tutup hafifçe aşağı eğdiğini sikinin kocaman, mosmor başını getirip dayadığında, daha da açıldı götü. Sonra o kocaman sikin başı, yavaşça kaydı içine.

Bunu hissettiğinde, tüm vücudu kıvrandı Tuba’nın. Tanrım, ne kadar büyük bir zevkti bu. Götünden sikiliyordu ve inanılmaz bir zevk alıyordu bundan. O küçük delik, ayrı bir canlışmış gibi, kendiliğinden hareket etmeye başlamıştı. Götünün kasları, hızla açılıp kapanarak, içine giren bu ateş gibi şeyi, sanki yoğuruyordu.
Adam iki elini uzatıp, bacaklarını karnına doğru biraz daha bastırdığında, elleri boşta kaldı Tuba’nın. İkisini birden ona doğru uzattı bacaklarının arasından. Ama aralarındaki mesafe nedeniyle ulaşamıyordu bir türlü. Onun yerine, elleri, yakaladığı hayali etleri sıkıyormuş gibi açılıp kapanıyordu.

Biraz daha sokup, tüm vücudunun yeni bir depreme tutulmasına neden oldu adam. Gözlerini Tuba’nın gözlerinden asla ayırmıyordu. Sonra biraz daha soktu ve biraz daha. Bayılacak gibi olmuştu Tuba. Ve adam tek bir harekette, sikinin dışarda kalan kısmının tamamını götüne sokup, taşaklarını kalçalarının yuvarlaklarına yapıştırdığında da, bir kez daha beli gelmeye başladı.

– “Ender bulunan bir keman gibisin…” dedi adam, Tuba biraz kendini topladığında, “Seni sikmek, böyle müthiş bir kemanı çalmak kadar güzel… Her yerinden ayrı, birbirinden güzel başka bir ses çıkıyor… İnsan doyamıyor seni sikmeye… Tam sikilmek için, hem de her yerinden sikilmek yaratılmışsın, biliyor musun… Üstelik sikildikçe, daha da güzelleşiyorsun…”

Bu sözler, Tuba’nın bir kez daha belini getirmesine neden oldu yalnızca. Artık kaç kez belini getirdiğinin bile fankında değildi. Duyduğu zevk o kadar büyüktü ki, nerede olduğunu, hatta adını bile unutmuştu.

– “Ohhhhh…” diye inledi masanın üstünde kıvranırken, “Ohhhhh çok güzel… Beni delirtiyorsun… Sikerek delirtiyorsun beni… Ohhhhh hadi yine sik beni… Götümü sik… Hiç durmadan sik n’olursun… Ohhhh sik…”

Onu daha fazla yalvartırmadı adam. Tıpkı ilk seferinde olduğu gibi, sikini, uzun ve yumuşak hareketlerle sokup çıkarmaya başladı yine. Tek fark, o aklını başından alan sikin bu sefer götüne girip çıkıyor almasıydı. İnanılmaz büyük bir zevk duyuyordu Tuba. En az amından sikildiğinde aldığı kadar büyük bir zevkti bu.

Adam, geri çekildiğinde neredeyse başına kadar çıkarıyor, ileri geldiğinde ise dibine kadar köklüyordu götüne. Yüzü, aldığı zevkle çarpılmıştı. Tuba, yattığı yerden, zevkten bulanıklaşmış gözlerle seyrediyordu onu. Kendi yüzünün de çarpıldığının farkındaydı. Ağzı alabildiğine açıktı.

Arada bir gözlerini adamın yüzünden uzaklaştırıp aşağıya bakıyor ve küçük götüne girip çıkmakta olan o kocaman sikin görüntüsüyle deliriyordu. Tanrım ne kadar da büyük bir zevkti bu. Hiç beklemediği, yepyeni bir zevki keşfetmişti. Sikilmekten, o kocaman Hataylı sikinin götüne girip çıkmasından başka bir şeyi düşünemiyordu.

Götü öylesine duyarlı bir hale gelmişti ki, inanılır gibi değildi. Kendiliğinden hareketlerle, içine girip çıkmakta olan siki sıkıyor, bırakıyor, adeta sağıyordu. Sonra adam yine hızlanmaya başladı. Şimdi daha hırsla, sanki döver gibi sikiyordu Tuba’yı.

Dayanılır gibi değildi bu. Peşpeşe belini getirmeye başladı. Daha biri tam bitmemişken, bir daha ve bir daha çıkıyordu bulutların üstüne. Her beli gelişinde götü, içine girip çıkan siki sanki koparacakmış gibi sıkıştırıyordu. Ve adam, her an biraz daha hızlanan bir tempoyla, onu sikmeyi sürdürüyordu.

O kocaman sik, hızlı devirde çalışan bir motorun pistonu gibi, götüne giriyor, çıkıyor, giriyor, çıkıyordu. Artık çırpınıyordu Tuba. Aklını kaybedeceğinden korkuyor ve çırpınıyordu. Tüm vücudu dalga dalga sarsılmaya başlamıştı.

Ama adam durmuyordu. Öylesine sert, öylesine şiddetli sokuyordu ki sikini Tuba’nın götüne, her seferinde kalçalarına çarpan kasıklarından şaplama sesleri çıkıyordu. Böyle dibine kadar geçirdiği bir anda da tohumlarını fışkırtmaya başladı içinde. Sonra sikini yarıyarıya çıkarıp, bir daha soktu köküne kadar. Ve Tuba, karnının alev alev yanmaya başladığını hissetti.

Adam bir daha geri çekildiğinde de, siki çıkıverdi götünden. Az önce içini yakan o ateş gibi gibi tohumlar havaya fışkırıp Tuba’nın karnına, memelerine, boynuna ve hatta yüzüne gelmeye başladılar. Bu da onun, kelimenin tam anlamıyla kendinden geçmesine neden oldu.

Yeniden kendine geldiğinde, kanepede, adamın kucağında oturuyordu. Tanrım, onu sikerek bayıltmıştı adam. Sonra taşıyıp kanepeye getirmiş, kucağında tutuyordu.

Mutlu bir kedinin sokulganlığıyla, adamın kucağında büzüldü Tuba. Yüzünü, onun boynuna gömdü. Çok yorulmuştu. Belinin kaç kez geldiğini bile bilmiyordu. Hele en sonunda, durmamacasına, peşpeşe gelmişti beli. Adam da yorulmuştu tabii. İki kere sikmişti onu. Bir kere de ağzına fışkırtmıştı bellerini.

Öyle kucak kucağa, belki de saatlerce oturdular. Birbirlerinden ayrılmak istemiyorlardı ikisi de. Adamın iri kıllı elleri zaman zaman vücudunda dolaşıp, onu mest ediyordu. Özellikle de, güzel bacaklarının okşanması hoşuna gidiyordu. Öylesine mutluydu ki. Bu an hiç bitmesin istiyordu neredeyse.

Sonra adamın okşayan elleri azgınlaşmaya başladılar yine. Şimdi her yerini mıncık mıncık yoğuruyordu. Yüzünü adamın boynundan çıkarıp, dudaklarını onun ağzına verdi Tuba. Çok hoşuna gidiyordu böyle öpülmek. Hırsla emiyordu adam dudaklarını. Bir ara Tuba’nın aralık ağzından dilini yakalayıp kendi ağzına çekti adam. Bir vantuz gibi emiyordu.

Çok hoşuna gitti bu Tuba’nın. Tıpkı adamın aha önce ona yaptığı gibi, dilini onun ağzının içinde oynatmaya başladı. Öpüşmeleri, bir anda dehşetli elektrik yüklü hale gelmişti. Adamın elleri de, her yerinde dolaşmayı sürdürüyordu bu arada. Memeleri okşandıkça delirecek gibi oluyordu.

Yeni bir sikilme isteğinin pençesine düştüğünün farkındaydı. Ama elbette ki şikayetçi değildi bundan. Oldukça dinlenmişti. Yeniden sikilmeye hazırdı. Adam da dinlenmiş ve onu bir daha sikmeye hazır hale gelmiş görünüyordu.

Kalçalarında dolaşan elin orta parmağı götünün deliğini bulduğunda, zevkle kıvrandı Tuba. Hiç zorlanmadan, hala tam kapanamamış duran ve bellerle vıcık vıcık kaygan götüne giriverdi parmak. Tanrım, adam parmağını sanki götüne değil, beynine sokmuştu.

Bir taraftan da üstünde oturmakta olduğu sikin yeniden kalkıp taş gibi sertleştiğini hissediyordu Tuba. Hızla, onu tekrar sikmeye, zevkten bayıltmaya hazır hale geliyordu adam. Bir elini bacaklarının arasına sokup, alev alev yanan siki sımsıkı avuçladı.

– “Bir daha mı sikmek istiyorsun beni..?” diye inledi sonra da adamın ağzının içine.

Ama yanıt alamadı bu sorusuna. Adam onu hırsla öpmeyi sürdürüyordu. Yine zevkten başı dönmeye başlamıştı Tuba’nın. Dudakları ve dili adamın ağzında erimiş, götü içindeki parmağı sımsıkı sarmıştı.

Sonra adamın öbür eli de girdi devreye. O kalın ve kıllı parmaklardan biri amının dudakları arasından kayıp içine girdiğinde beli gelmeye başladı yine. Şimdi iki deliği de doluydu. Tekrar zevkten delirme noktasına gelmişti.

– “Sen istemiyor musun..?” diye sordu adam biraz geri çekilerek.

– “Ohhh istiyorum evet… Bir daha sikmeni istiyorum beni… Hiç durmadan sik istiyorum… Sikini amıma, götüme sokup, tohumlarını içime fışkırt istiyorum… Bayılıyorum sikine, biliyorsun değil mi..? Onu içimden hiç çıkartma istiyorum… Anlıyor musun, sikin hep içimde olsun istiyorum…”

Yeniden öpüşmeye başladılar. Tuba’nın elindeki kocaman sik, yine bir nabız gibi atmaya başlamıştı. İçine girmeye, onu sikmeye hazırdı yine. Birden kararını verdi Tuba. Adamı göğsünden itip, dudaklarını onun ağzından kurtardı. Sonra da hareketlenip, onun kucağına ata biner gibi oturdu.

Yüz yüzeydiler. Tuba ayaklarını, onun bacaklarının iki yanında kanepeye basıp, kalçalarını havaya kaldırdı. Bir eliyle uzanıp adamın sikini kavradı en dibinden. Kalçaları hafifçe indirdi sonra da. Aklına başından alan o muhteşem erkeklik organının başı amına değdiğinde, yine çıldıracak gibi oldu.
Hafifçe oturdu üstüne. Zonklayan, alev alev yanan o mantar gibi şey, biraz girdi içine. Tüm vücudu titremeye başladı yine. Tanrım, adamın sikinin en küçük teması bile aklını başından alıyor, onu patlama noktasına getiriyordu işte.

Sonra iki eliyle adamın omuzlarına yapıştı. Göz göze geldiler. İkisi de büyülenmiş gibiydiler. Gözleri, adamın gözlerinde erimişti sanki. Birden beli gelmeye başladı. Kalçaları çalkalanıyor, tüm vücudu sarsılıyordu. Bacakları birden onu taşımaz oldular. Bir anda bıraktı kendini adamın kucağına. Ve o kocaman sik, bir kez daha, dibine kadar gömüldü amına.

Gücünün yerine geldiğini hissettiğinde de, tekrar hareketlendi Tuba. Hafif hareketlerle, kalçalarını adamın kucağında oynatmaya başladı. Sağa sola, öne arkaya ve yukarı aşağı. Amı adamın sikine olmadık şeyler yapıyordu.

Çok hoşuna gitmişti bu. Böyle sikişirken, her şey onun kontrolündeydi. Tempoyu da, giriş çıkışların uzunluğunu da o ayarlıyordu. İçindeki sik, şimdi tam anlamıyla onun olmuştu. İstediği gibi kullanabiliyordu onu.

Adam da zevkten mest olmuştu. İki eliyle, onu iki yanından, sımsıkı tutmuştu. Ama hiç bir şeye karışmıyordu. Yalnızca, Tuba’nın küçük amının, sikine yaptıklarının tadını çıkarıyordu.

– “Ohhh ne kadar güzel sikişiyorsun…” dedi sonra, “Ne kadar gençsin ve ne kadar güzel sikişiyorsun… Çok da güzelsin, biliyorsun değil mi..? Bu evin kapısından ilk girdiğin andan beri, her bakışımda sikimin kalkmasına neden olacak kadar güzelsin hem de… O ilk geldiğin günden beri, ilk gördüğüm andan beri sikmek istiyordum seni…”

– “Ben de seni ilk gördüğüm andan beri kendimi sana siktirmek için deli oluyordum…” diye mırıldandı Tuba, zevkten mestolmuş bir sesle, “Beni seyrederken sikinin kalktığını farkettiğimden beri de, başka bir şey düşünemez olmuştum… Ohhh beni sikmeni istiyordum…”

– “Ohhhh amın çok güzel yavrum… Beni zevkten mahvediyorsun… Fırın gibi sıcacık, yumuşacık amın… Sikimi ezecek, koparacakmış gibi sıkacak kadar da daracık… Çok da güzel sikişiyorsun yavrum… Biliyor musun, senin kadar güzel sikişen birini görmedim şimdiye kadar…”

Bu son sözleri duymak, Tuba’yı bitirdi bir anda. Yine güçsüzleşti bacakları. Kalçalarını adamın kucağına iyice bıraktı. O kocaman sik, dibine kadar gömüldü amına. Bir kez daha beli geliyordu. Tüm vücudu sarsılıyordu.

Yarı aralık gözlerle, adamın da zevkten uçtuğunu görebiliyordu. Onun hemen belini getirmesini istemiyordu Tuba. Elinden geldiğince sakinleşmeye çalıştı ve bir süre, hiç kımıldamadan, içindeki sikin üstünde oturdu. Tanrım, neler söylemişti adam ona. Üstelik bu sözlerde mutlaka doğruluk payı olmalıydı.

– “Ben de senin kadar güzel siken birini görmedin şimdiye kadar…” dedi adamın gözlerinin içine bakarak, “Sikin de, şimdiye kadar gördüklerimin en güzeli… Ne sikine, ne de beni sikmene doyamıyorum…”

Sonra kalçalarını yeniden oynatmaya başladı adamın kucağında. Amı, içindeki kocaman siki sağıyordu sanki. Sonra iki eliyle adamın omuzlarına sıkı sıkı tutunundu ve sikinin üstüne oturup kalkmaya başladı.

O kocaman şey en ucuna çıkana kadar kalçalarını kaldırıyor, sonra da, birden oturup dibine kadar hepsini içine alıyordu. O kadar güzeldi ki. Amı, bütün varlığının merkezi gibi olmuştu. Yeniden bulutların üstüne uçmak üzere olduğunun farkındaydı. İnanılmaz bir biçimde tırmanıyordu içindeki fırtına.

Adam şimdi iki taraftan uzattığı iri elleriyle, kalçalarının yuvarlaklarını avuçlamış, mıncıklamaya, yoğurmaya başlamıştı. Sonra bir elinin orta parmağı, birden götünün deliğini buluverdi. Hala alabildiğine açık ve içinden sızan bellerle vıcık vıcık kaygandı götü. Hafifçe bastırdı adam, ve parmak içine kayıverdi birden. Gözlerinde şimşekler çakıyordu Tuba’nın.

– “Ahhhh belim gelecek yine…” diye inledi, “Yine gelicek… Beni delirtiyorsun… Belim gelecek… Ohhhhh yine gelecek belim… Ohhhh… Ohhhh… Ahhhh…”

Ve yine bir top mermisi patlamış gibi oldu karnının içinde. Adamın kucağına yığıldı. Başını, onun omuzuna yaslamış, zevkten tekrar bayılmamak için kendini zorluyordu. Hiç hali kalmamıştı artık.

Adam da bunun farkındaydı tabii. Güçlü kollarıyla onu tutup, tüy gibi kaldırdı kucağından. Aklını başından alan o kocaman sikin amından çıkması, Tuba’yı çıldırtacak gibi oldu. Ağzından protesto inlemeleri kaçıyordu. Sonra adam onu kanepenin üstüne bıraktı ve ayaklandı.

Bir anda kendini, dizleriyle dirseklerinin üstünde bulmuştu Tuba. Kıçı havadaydı. Siksiz kalmıştı ve buna dayanamıyordu. Ama adamın arkasına geçtiğini ve dizlerinin üstünde ona sokulduğunu farkederek rahatladı. O kocaman sikin başı su sefer gelip götünün deliğini bulduğunda ise aklını kaçıracaktı yine.

Ve birden soktu adam. Tek bir harekette ve dibine kadar geçirdi götüne. Tekrar bayılma noktasına geldiğini hissediyordu. Bir daha gelmeye başladı beli.

Ama adam acımadı bu sefer ona. Durulmasını beklemeye niyeti yoktu. İki eliyle belinden sımsıkı yakalamış, sikini önünde tüm ihtişamıyla duran kalçaların arasındaki küçük deliğe sokup çıkarmaya başlamıştı.

Şimdiye kadarkilerin hepsinden daha büyük bir hırs ve hızla sikiyordu onu. Önünde domaltmış, sanki intikam almak istermiş gibi sert bir biçimde sikiyordu götünü. Yeniden geldi Tuba. Hemen peşinden de bir daha. Sonra da, tıpkı masanın üstünde sikilirken olduğu gibi, hiç durmadan, hiç aralık vermeden, peşpeşe gelmeye başladı.

Zevkten ölebileceğini düşünmeye başlamıştı. O kocaman sik, içine giriyor, çıkıyor, giriyor, çıkıyordu. Adam her çıkarışında içinde müthiş bir boşluk duyuyor, her dibine kadar geçirişinde de, onun kocaman başının zonklamalarını, karnının içinde hissederek çıldırıyordu. Tanrım, tapılası bir şeydi adamın siki.

Adam sonunda patlayıp, bellerini karının derinliklerine fışkırtamaya başladığında ise ip koptu Tuba için. O ateş salvoları, sanki vücudunun içini boydan boya geçip, beynine çarpıyordu. Kafasının içinde havai fişek gösterisi varmış gibiydi.

Sonra her şey karardı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir